Yayınlandı - Sal, 19 Mrt 2024
'Nasılsınız?' Her gün bu soruyu defalarca duyarız ve bir o kadar da sormuşuzdur başkalarına. Tipik cevaplarla karşılıklı alışveriş yapılır, "iyiyim, teşekkürler. Siz nasılsınız?" dillerde dolaşır. Ancak asıl önemli olan, zihinlerimizin derinliklerinde ne gibi soruların dolaştığıdır. "Beni anlar mı? Beni yargılar mı? Beni ayıplar mı?" gibi endişeler bazen içimizde sıkışıp kalır, çünkü ortam veya zaman bu tür duyguları ifade etmeye elverişli değildir. Böyle durumlarda, genellikle standart cevaplarla yetiniriz ve gerçek hislerimizi içimize gömeriz. Ancak bazen bir kalem ve kağıt, bazen de bir terapi odası, hislerimizi ifade etmek için en güvenli sığınak olabilir.
İnsanlar olarak farklı zamanlarda kızabilir, üzülebilir, sevinebilir ve hatta bazen aşırı mutluluktan havalara uçabiliriz. Olumlu duyguların hepimizin yaşamında kalıcı olmasını, olumsuz duyguları ise hiç tecrübe etmemeyi isteriz. Ancak bu gerçekçi mi? Sürekli bir mutluluk, her zaman neşeli bir ruh hali mümkün mü? Mutluluk bizi hiç terk etmemeli mi? Hayatın kendisi sürekli değişirken, hava koşulları her an farklılaşırken, çiçekler bazen açar bazen solarken, insanın sürekli bir mutluluk içinde kalması ne kadar mantıklı? Ünlü psikiyatrist İrvin Yalom'un "Din ve Psikiyatri" adlı kitabında belirttiği gibi: "Fransız romancı Andre Malraux, günah çıkaran insanların itiraflarını onlarca yıl boyunca dinleyerek öğrendiklerini şöyle özetler: 'Öncelikle insanlar sanılandan çok daha mutsuz... ve olgun insan diye bir şey yok.' "Hayatın neşesi kadar kaçınılmaz olan karanlığı da yaşamak", hem hastalar hem de terapistler dahil olmak üzere herkesin kaderidir: hayal kırıklıkları, yaşlanma, hastalık, izolasyon, kayıplar, anlamsızlık, zor seçimler ve ölüm.
Evet, burada vurguladığımız önemli bir nokta var: 'hayatın neşesi kadar kaçınılmaz olan karanlığı da yaşamak'. Tek aramızda bulunması gereken duygu mutluluk değil. İnsan olmanın bir gereği olarak, her türlü duyguyu deneyimlememiz gerekiyor. Sadece mutluluğu arzulamak, sadece ona yer açmak hem fiziksel hem de zihinsel olarak sınırlayıcı olabilir. Eğer içsel bir huzur, anlamlı bir yaşam veya zihinsel doygunluk arıyorsak, bu yol her türlü duyguya kapıları açmak ve onları yaşamaktan geçebilir. Aslında duygunun olumlu veya olumsuz olmasından daha önemli olan, bize ne anlattığıdır. Duygularımızı eşlik eden düşüncelerimizin ne kadar gerçekçi olduğunu değerlendirmek, farkındalık kazanmamıza ve değişime olanak sağlar.
Hakan Türkçapar'ın "Fark et Düşün Hisset Yaşa" adlı kitabında belirttiği gibi, "duygu yok edilemez, önce kabul edilmeli, sonra yaşanmalı ve değerlendirilmelidir. Duygu, dış dünyadan ve iç dünyamızdan gelen bir habercidir. Bu haberci bazen iyi haberler getirirken bazen kötü haberler getirebilir. Ancak unutulmamalıdır ki kötü bir haberi yok etmek, haberi ortadan kaldırmaz."
Cmt, 06 Nis 2024
Per, 28 Mrt 2024
Pzt, 25 Mrt 2024
Herkese açık bir inceleme yazın